18 Temmuz 2018 Çarşamba

YILDIZLI GECE (De Sterrennacht) - VİNCENT VAN GOGH

"Yıldızlı bir gökyüzünü resimlemek için kuşkusuz, siyah bir zeminin üzerine beyaz noktalar koymak yetmiyor." Vincent van Gogh. 


Yıldızlı Gece (De Sterrennacht), Hollandalı ressam Vincent van Gogh tarafından yapılan bir yağlı boya tablodur. Ressam, tabloda Fransa'da kaldığı odanın penceresinden Saint-Rémy-de-Provence köyünün gece ya da sabaha karşı görünüşünü resmetmiştir. 




Van Gogh, dostu Gauguin ile bir tartışma sonrasında yaşadığı meşhur kulak kesme macerasının hemen akabinde geçirdiği ruhsal çöküntü üzerine Güney Fransa'da bulunan Saint-Rémy-de-Provence köyünde bulunan bir sanatoryuma kaldırılır. Yıldızlı Gece, sanatçının yattığı akıl hastanesinde her gün gördüğü manzaranın düşsel bir tasviridir. Van Gogh, kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplarda hastanedeki yalnızlığından şöyle bahsetmiştir: “Pencerenin demir parmaklıkları arasından, kare çerçevenin içindeki buğdayları görüyorum; sabahları güneş tüm yüceliğiyle üstlerine doğuyor.“ Kaldığı hastane odasında bir yandan iyileşmeyi beklerken bir yandan da çalışmalarına devam eder. Geceleri manzarayı izleyerek görüntüleri beynine kazıyan ressam gündüzleri ise bu görüntüleri tuvale aktarır. Hatta bu yüzden bazı sanat eleştirmenleri ve sanat tarihi öğreticileri, ressamın eseri aklından yaptığı yönünde görüş bildirmişlerdir.


Yıldızlı Gece'nin şöhreti tartışılamaz fakat Van Gogh'un bu resim hakkındaki kişisel görüşlerinin sınırlı olması ilginç bir anekdottur. Böyle düşünmemin temel nedeni ise, bu resme yalnızca iki mektubunda değinmiş olmasıdır. Hâlbuki kardeşine yazdığı mektuplarda bazı resimlerini oldukça detaylı olarak anlatmıştır. Fakat bu durum Yıldızlı Gece için geçerli değildir.


Eserde, köyün meydanı gecenin karanlığında girdaba kapılarak dönen gökyüzünün altında resmedilmiştir. Sağ taraftaki dağlar, Alpilles dağ sırasını gösterir. Köy evlerinin küçük pencerelerinden çıkan sarı ışık dikkatleri gece yaşamına çeker. Evlerin bulunduğu uzun çan kulesi olan küçük kilise önemle vurgulanmıştır. Resmin ön planında bulunan, gökyüzüne doğru alevler şeklinde uzanan selvi ise Van Gogh tarafından resme derinlik katması amacıyla sonradan eklenmiştir. Bazı sanat eleştirmenlerine göre bu ağaçlar Van Gogh için ölümü ve huzuru temsil etmektedir. Gökteki girdaplar, farklı şekillendirilmiş yıldızlar, ışık saçan ay ve uzun bir selvi ağacından oluşan resim gerçek bir görüntüden esinlenilmiş olsa da ressamın kendi yorumunu tablonun her köşesinde görüyoruz. Ağacın altındaki küçük evlerden oluşan köy tamamen hayalidir mesela. Öte yandan, Van Gogh esas manzaradaki parmaklıkları özgür kalma isteğini yansıtır şekilde görüntüden çıkarır; resimdeki idealize edilmiş dokunuşun ispatlarından biridir bu.


Bir diğer nokta ise, izleyicinin resme baktığı açı. Dikkatle baktığımızda adeta bir binanın üst katlarından manzarayı izliyormuşuz gibi bir his veriyor. Bakış açısı ressam tarafından yer seviyesinin oldukça yukarısında seçilmiş. Belki de buradaki amaç, gökyüzünün resmin büyük çoğunluğunu kaplamasını istemesidir. Böylece bakmakta olduğumuz köy gökyüzünün altında oldukça mütevazi ve şirin duracaktı. Ki bence öyle de olmuş, değil mi?


Solda bulunan hilal şeklindeki parlak ay, resmin bir diğer ilgi çekici ögesi. Yıldızlar ise Büyükayı Takım Yıldızı'na benziyor. Sanat eleştirmenlerinden bazıları, yıldızların resmedilmesi hakkında ilginç bir görüş belirtmişlerdir. Van Gogh'un resmi yaptığı dönemde eskisi kadar dindar olmadığını biliyoruz, ancak bir ihtimal de olsa Eski Ahit'teki Yusuf'un öyküsünden etkilenmiş olabileceğini düşünüyorlar. Çünkü yıldızlar, Van Gogh'un pencereden bakarak görebileceği bir konumda değildir. Geceleri izleyip, gündüzleri aklında kalanları resmettiği bu mekân bugün hâlâ resimdeki gibi olmasına rağmen, bölgenin tam tersi istikametinde yıldızlar görünüyor. Eski Ahit'te yer alan bölümde ise şunlar geçmekte: "Bak, bir rüya gördüm" dedi, "Güneşin, ayın ve on bir yıldızın bana doğru eğildiklerini gördüm." İlginç bir görüş…


Renklere gelecek olursak... Ay ve yıldızların sarı, turuncu ve beyaz tonlardaki ışıkları resmin bütününe hâkim. Bu renkler prusya mavisi, lacivert ve morun tonunu kırarak resme aydınlık katıyor. Aynı zamanda bu doğal ışıklar evlerin pencerelerinden sızan yapay ışıklara göre son derece güçlü görünüyorlar.


Van Gogh'u diğer birçok sanatçıdan farklı kılan tekniği, boyaları palet üzerinde karıştırmadan doğrudan tüplerden alıp kullanmasında yatar. Bu şekilde kalın, geniş ve kaba fırça darbeleri ile resimdeki renkler ve tonlar hiçbir zaman karışmaz. Bir gece resmi için renklerin birbiri ile kaynaştırılıp karaltılar ve siluetler oluşturulması beklenirken Van Gogh bu belirgin darbeleri resimde koruması ile seyirciye farklı bir gece deneyimi yaşatıyor. Ay ve yıldızların ışıkları sanki çevrelerinde dairesel olarak dönmekte, uyumlu şekilde gökyüzündeki bulut hafif bir rüzgârla kıvrılmakta, dağların yüzeyi, köyün ağaçları ve ön plandaki selviler bu rüzgarın etkisiyle dans etmektedir adeta. Gözlerinizi kapayıp tekrar açtığınızda resmin canlanacağını sanırsınız. Van Gogh'un bu etkiyi sadece renkler ve fırça darbeleriyle yaratmış olması da onun dehasının farkına varmamız için yeterlidir.


Ressamın zor hayatını, ruhsal gelgitlerini ve çaresizliklerini duygusal kırılganlığı ile harmanladığı bu eser onun için bir umut arayışı mı, yoksa sakinliğe ve huzura dair bir özlemi mi simgeliyor, bunu asla tam olarak bilemeyeceğiz. Fakat gecenin karanlığında parlayan ay ve yıldızların altındaki bu kasaba manzarası tüm zamanların hafızalarda en çok yer eden görüntülerinden biri olmaya devam edecek.


Küçük Bir Not

Van Gogh'un resmi yaptığı dönemde sık sık geçirdiği nöbetler yüzünden akıl sağlığının da pek yerinde olmadığı biliniyordu. Zaten sanatoryuma yine geçirdiği bir psikolojik bunalım nedeniyle kaldırılmıştı. Arkadaşı Paul Gauguin'e saldırmış hatta onu öldürmeye çalışmıştı. Bu yaptığından daha sonra büyük pişmanlık duyarak bir kulağını kesmiş ve oto portresini yapmıştı. Dolayısıyla resimdeki şiddet ve dalgalanmalar ressamın o tarihlerde içinde bulunduğu psikolojik durumu da yansıtıyor.


Uzun çalışmalar sonunda, tablonun 25 Mayıs 1889, saat 04:40' daki gökyüzünü gösterdiği tespit edilmiştir. Ay'ın henüz ilk hilal biçiminde olması ve Venüs gezegeninin ufukta görüntülenmiş olmasından yola çıkılarak tablodaki yıldız ve gezegenlerin gün doğarken resmedildiği anlaşılmıştır. Ayrıca bunda ressamın yine o tarihte yazdığı bir mektup da önemli veriler içermektedir.


Şu an New York’daki Modern Sanat Müzesi’nde sergilenmekte olan Yıldızlı Gece, yapıldığı tarihten bugüne dek çok sayıda sanatçıya ilham kaynağı olmuş ve olmaya da devam edecek gibi görünüyor. Bu sanatçılar içinde eseri farklı materyallerle yeniden yorumlayanlar da vardır:



Yumurta kabuğuna yapılan resim.





Kapı kolları kullanılarak yapılan resim.

Paylaş

Benzer Yayınlar

YILDIZLI GECE (De Sterrennacht) - VİNCENT VAN GOGH
4/ 5
Oleh

Abone Olun!

Yazılarımı Beğendiniz mi? Abone Olun Yeni Yayınları Kaçırmayın.